SONUÇ DNA Yüce Rabbimiz'in Yaratma Sanatının Bir Örneğidir
Kitap
boyunca bahsettiğimiz DNA'nın faaliyetlerini ve hücre içinde olup bitenleri şöyle
bir düşünelim: Hücreyi oluşturan moleküllerin beyinleri yok, ama biraraya gelip
isabetli kararlar alıyor, duruma göre strateji izliyor, tehlikelere karşı
tedbirli davranıyorlar. Hafızaları yok, ama dostlarını ve düşmanlarını tanıyor,
ona göre yöntem izliyor, gerekliyi gereksizi, faydalıyı faydasızı ayırt
ediyorlar. Bir yandan faaliyetlerini yapıp bir yandan da israfa, kirliliğe izin
vermiyor, verimli çalışıyor ve işlerinin ardından etraflarını temizliyorlar. Diğer
taraftan sürekli olarak haberleşiyor ve uyumlu bir ekip çalışması yapıyorlar;
ortak bir karar alıp hareket edebiliyor, ne zaman nereye gitmeleri gerektiğini,
hangi problemi nasıl çözmeleri gerektiğini biliyorlar. Hücre içinde çeşitli
düzenler kuruyorlar; bilgi depoluyor, gerektiğinde bu bilgiyi kullanıyor,
kopyalıyor, tercüme ediyorlar… Tüm bunları uyumadan dinlenmeden süratle yapıyorlar.
Kısacası sizin yapamayacağınız faaliyetleri, olağanüstü bir başarıyla, üstün
bir akıl sergileyerek yapıyorlar. İşte tüm bunları yapan hava, toprak ya da
sudaki gibi atomlardan oluşan şuursuz moleküllerdir. Ancak Allah'ın dilemesiyle
bu atomlar canlılığı oluşturmak için belli bir düzenle biraraya geliyor ve Yüce
Rabbimiz'in yönlendirmesiyle bilinçli davranışlar sergiliyorlar.
Charles
Darwin ise 19. yüzyıılını cehaletiyle hayata şöyle bakıyordu: "Çok basit
bir başlangıçtan sonsuz şekilde en güzel ve en harikalar oluştu ve şu an
evrimleşiyorlar."245 Darwin, özel yazışmalarında
da, amonyak ve fosfor tuzları, ışık, ısı, elektrik vb.in bulunduğu küçük, sıcak
bir gölde, hayatın kendiliğinden oluştuğunu öne sürmüştü.246 İşte
Darwin için hayatın kökeni böylesine basitti. Ancak Darwin'in yolunu izleyenler
bu formülü -hatta daha geliştirilmiş hallerini- defalarca uygulamalarına rağmen,
bir canlının en küçük parçasını bile elde edemediler. Darwinistler bu formülü
istedikleri kadar malzeme ile istedikleri kadar süre boyunca tekrar etseler de,
sonuç yine değişmeyecektir. "Canlılığı Allah'ın yarattığı" dışında
bir sonuca hiçbir zaman ulaşamazlar. Hiç şüphesiz, Darwin de "DNA'yı
bilseydi", böylesine büyük bir bilimsel gafın altına imzasını atmazdı.
Fakat
Darwin'i körü körüne izleyen pek çok bilim adamı halen hayatın kökenine
hayalperestçe bakmaya devam etmektedirler. Elbette ki, bu hayaller Darwinistler
için her defasında beraberinde hayal kırıklığını da getirmektedir. Çünkü
Darwinizm hiçbir zaman bir bilim olmamıştır. Birçok bilim dalı vardır, fakat
Darwinizm sadece hayallere, ön yargılara ve yalanlara dayalı bir felsefedir.
Akıl
ve vicdan sahibi her insan, vücudundaki mükemmel sistemlerin şuursuz atomlar
tarafından kendi kendine oluşamayacağını takdir edecektir. Allah'ın izni ve
bilgisi olmaksızın, değil bir insanın yürümesi veya konuşması, o insanın tek
bir hücresindeki bir molekül parçasının hareketi bile söz konusu değildir. İnsan
vücudunda trilyonlarca hücrenin her birinde kesintisiz işleyen sistemler,
insana Allah'ın sonsuz aklını, ilmini, gücünü, yaratışındaki sonsuz mükemmelliği
göstermektedir. Kaldı ki sonsuz merhamet sahibi Rabbimiz'in varlığının
delilleri yalnızca bu küçücük molekülde -DNA'da- değil, evrenin her noktasında
sergilenmektedir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:
De ki:
"Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De
ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya
güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki:
"Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya
karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan
ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki:
"Allah, herşeyin Yaratıcısı'dır ve O, tektir, kahredici olandır."
(Rad Suresi, 16)
Yorumlar
Yorum Gönder