Hücrenin 20. Yüzyılda Keşfedilen Yönleri
Yirminci
yüzyılın ikinci yarısında moleküler biyoloji alanındaki ilerlemeler, hücre
içerisindeki minyatür dünyayla ilgili bakış açısını tümüyle değiştirmiştir.
Bugün gelişen teknoloji ile insanlar, hücrenin sahip olduğu kusursuz ve
kompleks mekanizmalardan haberdar oldular. Böylece bunların tesadüfen veya
zamanla kendi kendilerine var olamayacaklarını anladılar. Hücreyi oluşturan
sistemlerin pek çoğu, ışığın görülebilir dalga boyunun altındadır. Hücrenin bazı
detayları ancak X-ışını kristalografisi denilen ileri tekniklerle incelenebilmektedir.
Ancak
Darwin'in teorisini ortaya attığı dönem, değil DNA gibi bir molekülün sarmal
yapısı ve bilgi kapasitesinin incelenmesi, hücrenin temel yapısının dahi anlaşılamadığı
son derece geri bir bilim düzeyine sahipti. James Watson ve Francis Crick,
DNA'nın sarmal yapısını, Darwin'in Origin of Species (Türlerin Kökeni)
adlı kitabının yayınlanmasından neredeyse 100 yıl sonra ortaya çıkardılar. O
zamandan bu yana moleküler biyolojide kaydedilen ilerlemeleri Darwin'in kendi
döneminde öngörmesine olanak yoktu. Bu bakımdan temelden geçersiz bilgi ve
varsayımlar üzerine kurulan evrim teorisinin, DNA gibi, bilim adamlarını halen
hayranlık içinde bırakan bir yapının varlığını açıklayamayacağı ortadadır.
Cambridge Üniversitesi'nden felsefeci Dr. Stephen C. Meyer, günümüz bilimini
Darwin dönemi ile kıyaslarken şunları ifade etmektedir:
20.
yüzyılın son yarısında moleküler biyoloji ve biyokimyadaki gelişmeler, hücre
içindeki minyatür dünya ile ilgili anlayışımızı tamamen değiştirdi. Yapılan araştırmalar
hayatın temel birimleri olan hücrelerin, kendi içindeki süreçleri düzenlemek
amacıyla bilgiyi sakladığını, ilettiğini ve düzenleyip kullandığını ortaya çıkarmıştır…
Günümüzde biyologlar, hücrelerden "gerçek zamanlı dağıtıcı
bilgisayarlar" ya da "kompleks bilgi işlem sistemleri" olarak
söz etmektedir... Darwin'in elbette bu inceliklerden kesinlikle haberi yoktu,
bunların kökenini açıklamayı da denememişti. Bunun yerine biyolojik evrim
teorisiyle hayatın "birkaç basit biçimden" başlayıp, zamanla daha
kompleks hale geldiğini açıklamaya çalışmıştı... 1870 ve 1880'lerde bilim
adamları hayatın kökeni için bir açıklama bulmanın oldukça kolay olduğunu düşünüyorlardı.
Hayatın karbondioksit, oksijen ve nitrojen gibi basit kimyasalların bileşimiyle
kolaylıkla oluşturulan protoplazma denilen bir maddeden meydana geldiğini
zannediyorlardı."5
Ancak
halen Darwin'in varisi olan bir kısım bilim adamları hayatın, atomların,
tesadüf eseri kendi kendilerine birleşip kompleks canlılar oluşturdukları görüşüne
sahiptirler. Özellikle son 50 yıl içinde moleküler genetik alanında kaydedilen
olağanüstü ilerlemeyi göz önüne alırsak, Darwin'in iddialarının varlığını
sürdürebilmiş olması son derece şaşırtıcıdır. Bu durum, kendisi de bir evrimci
olan Harvard Üniversitesi'nden biyolog ve genetikçi Dr. Richard Lewontin'in bir
itirafında da yer alır:
…
evrim bir gerçek değil, bir felsefedir. Öncelikli olarak materyalizm gelir (a
priori) ve delil, bu değişmez felsefi bağlılığın ışığında tercüme edilir…6
Evrim
teorisinin varisleri, materyalizme olan bağlılıkları sebebiyle, bilimin
gerçeklerin ortaya koyduğu gerçekleri çoğu zaman kabul edememektedirler. Bu
nedenle 19. yüzyılın köhnemiş bilim anlayışını, halen ısrarla günümüze taşımaya
çalışmaktadırlar. Ancak gerçekler hiçbir batıl felsefe ile örtülemeyecek kadar
açıktır. Kuran'da Allah "hakkı, batıl ile geçersiz kılmak için mücadele
edenler" (Kehf Suresi, 56) olacağını bildirmekte ve bir ayetinde şöyle
buyurmaktadır:
Hayır,
Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de
bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)
Darwin, teorisini ortaya atarken türlerin çeşitliliğinin mantığını açıklayamamıştı. Açıklayamazdı da, çünkü Darwin'in DNA'dan haberi yoktu. Darwin ne genetik, ne biyomatematik, ne de mikrobiyoloji biliyordu. Bu bilim dalları, Darwin'in yaşadığı dönemde var olmadığından zaten bunları bilmesine de imkan yoktu. Darwin, sahip olduğu kısıtlı imkanlar ile canlılardaki benzerliklere dayanarak hayali çıkarımlar yapmıştı. Yukarıdaki bilim dalları henüz ortaya çıkmadığından hücre hakkında bir çalışma yapmasına da imkan yoktu. Bu bakımdan evrim teorisinin iddialarının ortaya atıldığı dönem, cehaletin boyutlarını görmek açısından oldukça önemlidir. |
Hücre
Büyük Bir Şehirden Daha Komplekstir
Evrimci
senaryoya göre, bundan dört milyar yıl kadar önce, sözde ilkel dünya
atmosferinde birtakım cansız kimyasal maddeler tepkimeye girmiş; yıldırımların,
sarsıntıların etkisiyle karışmış ve ilk canlı hücre ortaya çıkmıştır. Oysa
hücre, en kalabalık ve en ileri teknolojiye sahip bir şehirden daha kompleks
bir yapıya sahiptir. Hücrenin içinde enerji üreten santrallerden protein üreten
fabrikalara, ham maddeleri taşıyan kargo sisteminden DNA'yı tercüme eden şifre
çözücülere, yoğun ve kesintisiz haberleşme sistemine kadar birçok yapı,
kusursuz bir organizasyon içinde sürekli faaliyet halindedir.
1. Çekirdek | 6. Golgi Cisimciği | 11. Hücre Zarı |
Hücrenin yapısındaki komplekslik, bir şehir merkezindeki yapılanmayı hatırlatır. Ancak hücredeki gözle görülmeyecek boyutlardaki düzen, insanın 100 trilyon hücresinin her birinde ayrı ayrı yer alır. |
Evrimcilerin
hücrenin tesadüfen meydana geldiği iddiasına inanmak, yaklaşık 10 milyon
nüfuslu İstanbul şehrinin; tüm binaları, otoyolları, taşıma sistemleri,
elektrik ve su şebekesi, fabrikaları, haberleşme sistemi vs. ile birlikte,
tesadüf eseri, fırtına, deprem gibi doğa olayları neticesinde kendiliğinden
ortaya çıktığını iddia etmek kadar mantıksız ve saçmadır. Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) fizik ve biyoloji alanlarında çalışmalar yapmış
olan İsrailli bilim adamı Prof. Gerald L. Schroeder hücredeki düzeni şöyle
tarif etmektedir:
Hayatı
yönlendiren reaksiyonların karmaşıklığı öylesine şaşırtıcıdır ki... İnsan
vücudu, 1027 atomdan oluşan 75 trilyon hücrenin, ortak yaşamsal uyum içerisinde
hareket ettiği, iyi düzenlenmiş bir makine ya da etkileyici bir metropol gibi
çalışır. Her bir hücrenin hayatı ortaya çıkarmak için bağımsız olarak katkıda
bulunması ile birlikte, iki hücrenin aynı anda aynı eylemi yerine getirmelerine
nadiren rastlanır. Bütün 'karmaşasına' rağmen insan vücudunda işler arap saçına
dönmez.7
Astrobiyolog
Carl Sagan bir evrimci olmasına rağmen, hücredeki şaşırtıcı düzenden bir sanat
eseri gibi bahsetmektedir:
Canlı hücresi detaylı ve kompleks bir mimari
harikadır. Mikroskoptan bakıldığında
neredeyse çılgına dönmüş faaliyetler görülür. Daha derin seviyede moleküllerin
muazzam bir hızda sentezlendiği bilinmektedir. Neredeyse herhangi bir enzim
saniyede 100 başka molekülün sentezlenmesinde katalizör rolü oynar. On
dakikada, metabolizmasını sürdürebilen bir bakteri hücresine ait kitlenin
oldukça büyük bir bölümü sentezlenmiş olur. Basit bir hücrenin bilgi içeriğinin
Britannica Ansiklopedisi'nin yüz milyon sayfasına eş değer 1012 bit
bilgi içerdiği tahmin edilmiştir.8
Hücre
içindeki çekirdek en önemli genetik malzeme olan DNA'yı taşır. Hücre içindeki
mitokondriler besin halindeki glikozu enerji paketlerine dönüştürür.
Mikro-tüpler hücrenin her yerine uzanır ve proteinlerin ihtiyaç duyulan
maddeleri gerekli alanlara taşıması için hayati yollar meydana getirirler.
Üstelik vücudumuzdaki milyarlarca hücre tüm sistemlerini moleküllerden inşa
ederler. Aynı zamanda hücreler kendi içlerinde sürekli bakım ve onarım
halindedirler. Bir yandan görevlerini yerine getirirken bir yandan kendilerini
yenilerler.9 Bunların dışında enerjilerini de
kendileri elde ederler. Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü'nün
yöneticisi Prof. Dr. Werner Gitt "Biyolojik enerji dönüşüm sistemi
öylesine hayranlık verici ve akıllıca yaratılmıştır ki, enerji mühendisleri
bunu sadece etkilenmiş biçimde seyrederler. Şimdiye dek hiç kimse bu ileri
derecede minyatür ve son derece verimli mekanizmayı taklit edememiştir."10
derken, hücrenin, insan ürünü bir makineden ne kadar üstün olduğunu
vurgulamaktadır.
Bilim
yazarı Howard Peth de, Blind Faith: Evolution Exposed (Kör İnanç: Evrim İfşa
Edildi) adlı kitabında basit hücre diye bir şey olmadığını şöyle ifade
etmektedir:
Eskiden
hücrenin bir çekirdek ve sitoplazma 'denizi' içindeki diğer parçalardan meydana
geldiği düşünülmekteydi. Fakat hücre içinde büyük alanlar boştu. Şimdi ise bir
hücrenin gerçekten 'kovan gibi olduğu' yani hücrenin ve onu barındıran bedenin
hayatı için gerekli olan önemli işlevsel birimlerle dolu olduğu bilinmektedir.
Evrim teorisi hayatın 'basit' bir hücreden geliştiğini varsayar, fakat
günümüzde bilim basit hücre diye bir şey olmadığını göstermektedir.11
Sonuç
olarak hücreler 19. yüzyılda Darwin döneminde zannedildiği gibi basit jöleler
değil, aksine 20. yüzyılda fizikçi, astrobiyolog Prof. Paul Davies'in ifade
ettiği gibi en ileri teknolojiye sahip bilgisayarlar ya da kompleks şehirler
gibidirler.
1- Doku, | 4- Kromozomlar şeklinde paketlenmiş DNA şeritleri, |
İster bir çiçek, ister bir civciv isterse bir çocuk olsun, tüm canlıların her bir hücresinde, tüm vücudun detayları DNA üzerinde kodludur. |
Yorumlar
Yorum Gönder